Blade bir mi iki mi, hatırlamıyorum. Bir baş vampir var. Vampirlik mesleğinin başlarında daha. Hatta sonraları diğer baba vampirleri filan halledip bir takım atraksiyonlara girecektir. Evet, bu vampir genç bir ara sokakta Blade ile karşılaşır. Gündüz vakti, artık krem mi sürmüştü neydi, gündüz de çıkmıştı dışarı. Neyse, vampirimiz gençti fakat bilge bir kişilikti, Blade'i görünce onu aydınlatmak istedi; "Kardeşim, bitkileri hayvanlar yer, hayvanları insan yer, insanları da biz yeriz, böylelikle bir gelişim döngüsü kurulmuş olur, bunda nasıl bir terslik görüyorsun ki bizimle uğraşıyorsun?" dedi.

Gerçi Blade'in vampiri tam da dinleyemediği -o sırada yere düşmek üzere olan bir çocuğu mu tutmaya çalışıyordu neydi- sonradan göstereceği fevri tavırlarından anlaşılacaktı. Blade'in kafası anlatılanlara basmamıştı. Halbuki olayı çözmüş olan bir grup insan da vardı Blade filminde. Onlar sürekli kendilerini ısırttırmak isterlerdi. Bir üst seviyeye çıkmak, üstün insan -vampir- olmak isterlerdi bu insanlar. Gerçi vampir kardeşlerimiz de ısırmazlardı genellikle bunları. Demek ki tam pişmemişti o arkadaşlar herhalde. Neyse...

İnsan yetiştirmek, tarih boyunca büyük medeniyetlerin önemli bir çalışma alanı oldu. Toplumu oluşturan bireylerin “insan” denilebilecek kıvama gelmesi için uğraşıldı. Ham olmamalı idi bu bireyler, çiğ olmamalı idi. Hayat içinde pişirilmeli ve değişik lezzetler taşımalıydılar, kendilerini tadana keyif vermeliydiler.

Bu medeniyetler aynı zamanda engin yemek kültürlerine de sahiptiler. Önce yemek pişirmeyi mi öğrenmişlerdi, yoksa insan pişirmeyi mi öğrenmişlerdi bilinmez. Her ikisi de aynı şeydi aslında. Bir besin döngüsünün farklı seviyelerdeki halkaları idi. Yemek yapmak ile insan yetiştirmek aynı şey idi. İkisi de yenilecek lezzette olsun diye uğraşılırdı.

İşin önemli yanı, bu besin zincirinde, bir üst yapıya terfi etmeyi başaran sınıf atlamış olurdu. Bitkiler hayvanlara yem olup, onun madde yapısında yer almak, hayvan olmak isterdi, hayvanlar, insan. İnsanları ise kim yerdi kısmını tasavvufi konulara ilgi duyanlara bırakıp “slow food” olmamız dileğiyle yazıya son veriyorum.