Yeni bir başlık olsun.. Ben de yazayım o anda aklımdan geçenleri.. Karaağaç günlüğündeyim hala.. Kendimi evimde hissettim ya :). Ekmek teknesinin bir bölümünde Kirli, Süha'ların evinden çıkmıyordu.. Yapışmıştı koltuğa :).

"gül dediğin kokmalı bu arada. Öyle hazır, bir ton sprey sıkılmış, yapay bir şekilde parlak ama kokusuz güle gül denmemeli zannımca.." demiş La Panse. Ona yorum yazarken, düşündüm birden. Hayat yapma çiçek gibi. Güzel, dayanıklı, birebir aynısı aslının.. Ama kokmuyor. Onun da çözümü var. Sprey sıkılıyor üstüne. Ama aynı şey değil. Artık unuttum da gerçek çiçeği. Ya da görmemiştim ki zaten? O saf, narin, kırılgan, canlı.. Nooldu artık? Kadınlaşan erkekler, erkekleşen kadınlar, çıkarlar, zenginlikler, koca koca binalar, sıkışmış hayatlar.. Nasıl bir şiirdi İsmet Özel'in yazdığı.. Şehrin insanı, şehrin insanı diye başlayan.. Bilemiyorum. Ben de onlardan biriyim. Sadece günlüğüme hoş şeyler yazayım diyen ruhsuz robotlardan biriyim.