Doğada, doğayla iç içe yaşamak, zaten bizim için geçerli değildi.. Konforlu, ya da istenilecek bir şey de değildi aslında. Sadece karşılaştırmamızın faydalı olacağı şöyle bir durum vardı;

Tarlasını işleyen köylü, (medeniyet bağlantısının az olduğunu farz edelim) çok komplike planlar, sonuçlar peşinde değildi..

Yani, günlük hayat, onun için “nefes almak gibi doğal” idi. Nefes almamız, kalbimizin atması ne kadar doğal ise, bizim yaşayışımızın da o kadar doğal bir şekilde olması gerekirken, biz onu komplike hale getirmiştik.

Komplike hale sokup, bir de üzerine “yaşama sanatı” falan gibi felsefeler dahi üretmiştik.

Halbuki yaşam, bizimle ilgili olacakların zaten olacağı, olmayacakların zaten olmayacağı, gayet doğal bir şeydi.. Bu “kadercilik” de değildi. “Nefes alma!” denmediği gibi, “Hiçbir şey yapmadan dur!” demek de doğallığın dışındaydı.. Yani, yaşam o kadar doğal olmalıydı ki, bütün yaptığımız günlük faaliyetler, bize iş yapmışız hissi, gururu, payesi vermemeli idi.

Sahte krallıklarımızın sonu olsa da, geriye yine de birbirimizle çekişebileceğimiz konular kalırdı;

“Bak nefesimi ne kadar uzun tutabiliyorum”. :p