Öğretiler “hiçbir şeye sahip olma” rahat edersin derdi. Ben de “herşeye sahip ol” diye düşünmekteydim.. Aslında ikisi de aynı şeydi.. Her şeye sahip olan, hiçbir şeye sahip olmayandı..

Daha doğrusu, hiçbir şeye sahip olmayan, ancak her şeye sahip olabilirdi..

Çünkü bir şeye sahip olmak demek, o şeyi, her neyse o, diğer şeylerden ayırmak demekti.. Yani sahip olduğumuz her şey, hayata tümüyle sahip olmamıza engel olacak, büyük duvarlardı bizim için..

Bu duvarlar, "medeniyet"in duvarlarıydı aslında.. Şehir duvarlarıydı. Ormanda, tarlada, doğada, doğayla dost yaşayan insan ile, duvarların arasında, düşmanı “doğa”dan, yani hayattan, bir şeyler koparmak, intikam almak, onu yenmek için yaşayan insanın arasındaki farktı o duvarlar..