Kars’ın Posof ilçesinin bir sınır kasabasındayız.. Sağlık ocağının camından dışarıya bakıldığında görülen manzara şu şekildeydi;

Göz alabildiğine uzanan bir vadi. Yemyeşil. Sakin sakin akmakta olan küçük bir çay, baharın gelişiyle daha bir coşmuş halde.. Kuşların cıvıltısı, böceklerin hışırtısı sessizlik içerisinde gürültü gibi gelmekte kulağa.. Hatta çiçeklerin açışının sesi bile duyulmakta neredeyse.. Doğa ile uyum halinde yaşayan köy halkı, büyük bir dinginlik içerisinde tarlalarını sürmekte. Kışın, onları soğuktan korumak için, hayvanlarıyla birlikte paylaştıkları evleri, o kadar doğaya uygun yapılmış ki sanki insan yapımı değil.. Zaman akmamakta, günler geçmemekte belki de.

Tedavisini olmuş gitmek üzere olan bir köylünün öksürükleri hariç bir sesin duyulmadığı sağlık ocağında, doktor tekrar düşüncelerine dalmıştı..

Lanet olsundu. Bu kuş uçmaz, kervan geçmez yerde değil dokuz milyar, ondokuz milyar bile önerilse durulmazdı.. Geçirmiş olduğu bir yıl, sinirlerini bozmaya yetmişti. Biraz sakinlemek amacıyla kitabına elini uzattı.. “Ferrari’sini satan bilge” isimli kitaptı bu. Aradığı huzuru onda bulmaktaydı. Hindistan’a gidip, Budist rahiplerle birlikte geçirilecek birkaç yıl ne kadar güzel olurdu. Belki bir gün dedi, Himalayalarda Sivana köylülerini bulup ben de mutlu, huzurlu olurum dedi.