Sana Atmaca’yı anlatayım dedi.. Başladı anlatmaya;

“Atmaca gibisine daha rastlamamışsındır. Bir kere heybetli delikanlıydı, yağız derisi, yüzüne delice dökülen simsiyah saçları ve koyu gözleri...

Sonra burnu... Uzun, sivri, ucu biraz aşağı kıvrak burnu. Bunun için biz ona Atmaca derdik...

Başı geniş omuzlarının üstünde bir Arap atındaki gibi dik dururdu ve bir Arap atı ondan daha çevik değildi... Bütün çergilerde onun cesareti, onun güzelliği, onun algısı söylenirdi.

Başka Çingeneler gibi çalmazdı o.. Bir kere nota bilirdi. Şehir mektebini okumuş, bitirmişti, sonra içliydi... Sanırdın ki klarneti çalarken havayı ciğerlerinden değil doğrudan doğruya yüreğinden veriyor.”