Gözümde canlanmıştı son sahne.. Birden, çingene kızın bana şaşkın şaşkın baktığını farkettim. Karşımda izmir körfezi.. Yeni kalkmış bir karşıyaka vapuru. "Abi.. Daldın" dedi. Yok. Yok. Mercan ile birlikte psikoloğa ben de gitmeliydim. Bütün yazdıklarım okuduğum bir Sabahattin Ali hikayesiydi aslında. Çingene kız bişi anlatmamıştı..

Geldim eve.. Buldum.. "Değirmen" hikayenin adı.. Şöyle tamamlamış hikayeyi Sabahattin Ali;

"Çiçeklerin açtığı mevsimde, senin kollarına yaslanan ve çiçekler kadar güzel kokan bir vücutla uzak su kenarlarında oturmak ve öpüşmek yoruluncaya kadar öpüşmek hoş şeydir...

Seni gördüğü zaman zalimce başını çeviren mağrur bir dilberin kapısı önünde veya ışığı altında sabaha kadar dolaşmak, bunu candan arkadaşlara ağlayarak anlatmak, söz aramızda gene hoş şeydir.

Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde taşımağa tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir."