"Musikişinas dostları son görevlerini yaptılar. Yakın arkadaşı Fahri Bey, notalarını topladı evine götürdü. Fahri Bey, karmakarışık notaları sıraya koydu. Bazı eserleri hiç kimse tanımıyordu. Onların hepsini gün ışığına çıkarmaya karar verdi. Aziz dostuna ve arkadaşına vefa borcunu ödemek istiyordu. En çok üzüldüğü Suzidil Saz Semaisi idi. Üç hanesi vardı. Dördüncü hanesi yoktu. Eser bitmemişti. Çalanı dinleyeni hüzünlere gark ediyordu bu durum.

Fahri Bey, hassas gecelerinden birinde yine Suzidil’le haşır neşir olmuş, “Ahh! Sedat Bey, böyle bir semai eksik bırakılır mı? Şimdi kim tamamlayacak?” diye içinden söylemiş, dertlenmişti. Sabaha karşı rüyasında Sedat Bey’i gördü. Ona ud çalıyordu. Önce taksim yapmış, arkasından Suzidil Saz Semaisi’ni çalmıştı. Fahri Bey, birden uyandı. Rüyasının tesirindeydi ve gördüklerini ayıkken de yaşıyordu. Birden içi bir tuhaf oldu. Rüyasında Sedat Bey, saz semaisinin tamamını çalmıştı. Hatta hafızasında o sesleri hatırlayabiliyordu. Hemen udunu aldı. Bir nota kâğıdını önüne çekti. Yazmaya başladı. Yazdıklarını çaldı. Evet dinlediği, rüyasında kalbine yerleşen seslerin aynıydı. Heyecanlandı, ruhu kanat çarptı. Yüksek sesle:

- Çok şükür, tamamlandı, tamamlandı!. Diye bağırdı. Eşi ve kızı odaya girdiler:
- Fahri Bey, ne oldu? Ud çalmanı anladık da niye bağırıyorsun?
- Hanım, Sedat Bey’in Suzidil Saz Semaisi tamamlandı. Bak!...

Ve kâğıda geçirdiği notayı çaldı. İşte böylece bir şaheser iki kişi tarafından tamamlandı. Bu semaiyi çalan herkes hayret eder. Yıllarca eksik kalan kısım sanki aynı kişi tarafından bestelenmiş gibi eserin tamamına uygunluk gösterir. Ama yine de Sedat Bey’le Fahri Bey birlikte anılır. Fahri Bey’e, bu kadirşinaslığından dolayı minnet duyulur. İnsan hüzne kapılır. Gözler uzaklara dalar. Buruk iklimlerde, hassas ürpertiler sarar benliğini..

Yarım kalan her şey bütüne ulaşsın, dilekler yerine erişsin."

Evet.. Fırat Kızıltuğ'dan aktardığım bu anı da sonlandı. Belki Suzidil Saz Semaisi farklı bir anlam ifade eder bundan sonra bizlere.