İyi insan olmak, felsefi bir kavram olarak daima tartışılmıştır, ama neye ve kime göre iyi insan olunacaktır? Referans nedir? Aynı düşünce iş dünyası için de yani kurumsal kişilikler için de geçerlidir.
İş hayatının içerisinden gelen kişiler ve fikirler, iş dünyasının dinamikleri içinde iyi firma olma kurallarının tanımlanmasını sağladılar. Bu tanımlamanın kimse için bir yaptırım gücü (veya isteği) yoktu. Sadece söylenilen şey, “bizim tanımlamalarımızı uygularsanız iyi firma kategorisinde yer alırsınız” idi.

Ama; müşteri, bu tanımlamalara uyan firmaları sevdiğini beyan etti. Elindeki kudret olan, parayı, bu firmaların ürünleri için kullanacağı açık idi. Bunun üzerine firmalar, iyi firma olmanın kitapçığı sayılan ISO 9000 standardının isteklerini yerine getirmeye başladılar. Sonuçta bu standard, yazılı bir döküman idi. Herkesin okuyup, okuduklarına uygun olarak firmasının satınalmasını, araştırma geliştirmesini, üretimini, satışını, servisini ve yönetimini düzenleyebilmesini amaçlamaktaydı.
ISO 9000 standardı, kesinlikle iş hayatından kopuk değildi ama ifadeleri genel ve esnek olmak zorundaydı. Hem bu zorunluluk sebebiyle, hem de müşteriyi aldatmaya yönelik uygulamalar görülmeye başlayınca, firmalar için gerekli sonuçlar elde edilemedi.

Yine de, en mükemmel modeli ortaya koymak için, her beş yılda bir toplanan uluslararası komite, standardı sürekli revize etti. En son olarak da ISO 9001:2000 versiyonunu yayınladı.

Standardın gerekliliklerini irdelemeyi ayrı bir konu olarak sizlere yazmayı düşündüğümden, o kısmı atlayıp sorduğun için sertifikasyondan bahsetmek istiyorum.
Bir firma, eğer, standardın gerekliliklerine uyduğunu düşünür ise bunun ispatı için standardın gerekliliklerini çok iyi yorumlayabilen, tarafsız uluslararası kuruluşlardan birini denetime çağırır.

Bütün hazırlıklarını yapmıştır ve denetim gününü beklemektedir. Denetimi yapacak kuruluşu dahi, kendisi seçmiş ve nihayetinde yorumlara da açık olan standardı, tarzı itibarıyla kendisi gibi yorumlayan (daha doğrusu, kendisinin onlar gibi yorumladığı, yani “hak sertifikasyon kuruluşları”ndan birisi olan) sertifikasyon kuruluşunu seçmiştir. (Tabii ki şunun yanlış anlaşılmamasında fayda var, standardın gereklilikleri değil uygulama yöntemleri yoruma açıktır.) Diğer yandan, herhangi bir sertifikasyon kuruluşu da, kendi yöntemlerini standarda uygun açıklayan bir firmaya, denetimden geçemedin diyebilecek durumda değildir. Çünkü onun da kendi zinciri içinde üst kuruluşları tarafından kontrolü söz konusudur.
Her neyse, artık denetimden geçen firmanın kalite tabanı oluşmuştur. Bundan sapma sözkonusu değildir. Çünkü, sertifikasyon kuruluşu sürekli olarak firmayı kontrole devam etmektedir. Bir bakıma sorumluluğunu almıştır firmanın.
Tamam kalite tabanı oluşmuştur, ama tavanı nerededir? Yani senin sorunla Andon, ISO 9000 en tepe nokta mıdır?

ISO 9000, bir firmanın iş yapış tarzının hataları önleyecek şekilde düzenlenmesidir. Sonuçta daha iyisi tabii ki vardır. Tavan için de bir sınır yoktur. Değişik yöntemlerle iş yapma kaliteni sürekli geliştirebilirsin. Ama bu yöntemlerden önemli iki tanesinden bahsedeyim bir iki cümleyle; ilk yöntem “farklılaştırma”.. Bunun bir metodu yok. Ana fikri, kötü firmalar (ya da ortalama firmalar demekte fayda var) birbirlerine benzerler. İş yapış tarzları itibarıyla, nihai ürünleri itibarıyla... Hatta bu firmaların ürünlerinin fiyatlarını en düşük fiyatı veren rakipleri belirler. Borsa gibidir yani, sebze satmak gibi bir şeydir bu firmaların satış faaliyeti. İsterse çok teknolojik ürünleri olsun, ISO 9000 belgeleri olsun hiç fark etmez. Piyasada farklılık olarak görülen bir özellikleri yoksa, fiyat belirleyemezler. Yani, sonuç, kendini ve ürününü farklılaştır.
Bir diğer yöntemin adı “benchmarking”, yani “kıyaslama”dır;
“Madem ki müşteriye kendini sevdireceksin, gidersin, bulursun senin müşterinin en sevdiği firmayı, onun iş yapış tarzına bakarsın, ve o tarzı sen de uygulamaya başlarsın..” Benchmarking de budur.

Enteresan değil mi? Kendini geliştireceksen ya farklılaş ya da benze. Ama benzeyeceğin ya da farklılaşacağın firmayı iyi seç..
...